“O gördüklerimiz de fosforlu olan o kedi gözleri bize yol gösterici… yani bizim bu sosyologlarımız…”
Necati Şaşmaz, 12
Haziran 2013
Çocuklar;
Girişi çocuklar diye yapayım ki, aramızda hiyerarşik bir
fark olsun, ben tepeden bakan biri olarak bazı sıkıntılarımı buyurgan bir
tarafla yazabileyim. Hatta öyle yapayım ki, ne kadar mantıksız olsa da, ben
sizden büyük olduğum için “İlerde benim ne demek istediğimi anlarsın” bakışıyla
sizi dediklerimi kabullenmeye zorlayayım. Öyle bir cinim ben.
Bazı elitist kaygılarım var efendim Türkiye ile ilgili.
Tezkere çıkmışken bu yazdığım tam olarak beni “Köy yanarken, hayat kadını (TDK:
Kolay elde edilen, düşük ahlaklı kadın) saçlarını tararmış” atasözümüzdeki “kolay
elde edilen kadın” yerine koyuyor. Varsın olsun, uzun zamandır düşünüyordum
yazmayı. Aradan çıksın.
Evet çocuklar. (Bunun nedenini biliyorsunuz) İki tane
kaygımdan bahsedeceğim bu yazımda. (Merhaba Fransız usulü yöntem bilimi kaygısı).
Sosyoloji mezunu olup tiyatro yapan “kolay elde edilen” biriyim. Bu karışık
durumda da saçlarımı tarıyorum. Ne diyordum? Evet, saçlarım!
Ne zaman bir olay olsa, toplumsal bir eylem, efendim çeşitli
siyasi kararlar alınsa mesela, bazı bazı sorunlar, bazı çözüm süreçleri
vesairelere dair, orada televizyona bazı amcalar, teyzeler çıkıyor (bazıları
Nagehan gibi abla) ve tartışıyorlar. Bu tartışmalarda istisnasız ama gerçekten
herhangi bir istisna yok “bu ülkenin sosyolojisi bozuk, sosyologların buna bi
el atması lazım” gibi ne idiğü belli olmayan bir cümle sarf ediliyor. Duyduğum
anda tüylerim diken diken oluyor ve söyleyenin ağzında vurasım geliyor,
mandalla tutturasım geliyor. O derece. Evladım! Hakikaten sayıylan mı
veriyorlar? Manyak mısınız? Sırf adı psikolojiye benziyor diye, aynı puan
türünden alıyorlar diye, senin oğlan ÖSS sınavında (anlatım bozukluğu 101) iki
bölümü alt alta yazdı diye aynı şey mi lan bunlar? “Bu ülkenin matematiği çok
bozuldu. Çarpım tablosu filan asılsın duvarlara” diyelim oldu olacak. Bak
çocuklar dediğim için de ağzımı bozamıyorum. Yazıyı bu saatten sonra
değiştirmeye de üşenirim. Ama çocuklar, benim ağzım bozuktur.
Sosyologlar el atsın diyor bir de utanmadan. Zaten her türlü
sorumluluğu almaktan ezcümle kaçınan insanlar topluluğuyuz, “bu işi de
sosyologlar çözsün amk (afedersiniz)”. Ayrıca, madem sosyologlar bu kadar iş
yapabiliyorlar, neden o bankada, öteki gsm operatöründe, beriki ilaç firmasında
çalışıyorlar lan? Sosyolog olan 3-5 kişi de araştırmalarına fon bulamıyorlar,
ne bileyim, çok afedersiniz sikindirik kağıt işleriyle uğraşıyorlar
üniversitelerde araştırma yapacakları yerde? HADDİNİ BİL! Ayrıca sosyoloji
bitirince hemen sosyolog olmuyor, onu da belirteyim. Mesela ben sosyoloji
mezunuyum, sosyolog değilim.
Evet, bu konuyu bu sinirle anlattıktan sonra gelelim diğer
konuya. Tiyatro. Yine ne zaman bazı olaylar olsa (bu olaylar siyasi olabilir,
spor aktivitesi olabilir), bazı amcalar bunu beğenmese hemen “Herkesin gözleri
önünde tiyatro oynandı, kimse ses çıkarmadı” denir. Al işte! Al bunu, vur
yukardaki sosyolog fetişistine. Lan oğlum, arkadaki, mal evladım, gelip gidiyorsun
iki gıdım bir şey öğren. Tiyatro zaten böyle bir prensibe dayalı. Tiyatro,
etimolojik olarak bakılan yer demektir. Demek ki, herkesin gözleri önünde
oynanır. E mi? Öte yandan, tiyatro bu mu lan? Gevşek! Ne kadar beğenmediğiniz şey varsa ya da
aklınızın ermediği şey varsa “tiyatro ya, bu millet bu oyunu bozar” boza boza
oyun oynayamaz oldunuz lan. Bozmayın azıcık şu oyunları! Tiyatro bu kadar basit
bir şey mi ya? Hobi mi lan bu? (Teşekkürler Doğa) İş ulan bu iş! Her önüne
gelen tiyatro yaparsa, sen bu oyunu bozarsan, tiyatrocu ne yapacak? Zevzekliğin
lüzumu yok.
Evet arkadaşlar (derse çocuklar diye başlayıp arkadaşlar
diye bitiren hoca iticiliği). Saçlarımı taradım, rahatladım. Yarın öbür gün
başka elitist sıkıntılarım olursa gene anlatırım.
İtişmeyin.
Arka taraf.
SoT
01:29
3 Ekim 14 - Paris