3 Ekim 2014 Cuma

Kedi Gözlü Oyun


“O gördüklerimiz de fosforlu olan o kedi gözleri bize yol gösterici… yani bizim bu sosyologlarımız…”
Necati Şaşmaz, 12 Haziran 2013


Çocuklar;

Girişi çocuklar diye yapayım ki, aramızda hiyerarşik bir fark olsun, ben tepeden bakan biri olarak bazı sıkıntılarımı buyurgan bir tarafla yazabileyim. Hatta öyle yapayım ki, ne kadar mantıksız olsa da, ben sizden büyük olduğum için “İlerde benim ne demek istediğimi anlarsın” bakışıyla sizi dediklerimi kabullenmeye zorlayayım. Öyle bir cinim ben.

Bazı elitist kaygılarım var efendim Türkiye ile ilgili. Tezkere çıkmışken bu yazdığım tam olarak beni “Köy yanarken, hayat kadını (TDK: Kolay elde edilen, düşük ahlaklı kadın) saçlarını tararmış” atasözümüzdeki “kolay elde edilen kadın” yerine koyuyor. Varsın olsun, uzun zamandır düşünüyordum yazmayı. Aradan çıksın.

Evet çocuklar. (Bunun nedenini biliyorsunuz) İki tane kaygımdan bahsedeceğim bu yazımda. (Merhaba Fransız usulü yöntem bilimi kaygısı). Sosyoloji mezunu olup tiyatro yapan “kolay elde edilen” biriyim. Bu karışık durumda da saçlarımı tarıyorum. Ne diyordum? Evet, saçlarım!

Ne zaman bir olay olsa, toplumsal bir eylem, efendim çeşitli siyasi kararlar alınsa mesela, bazı bazı sorunlar, bazı çözüm süreçleri vesairelere dair, orada televizyona bazı amcalar, teyzeler çıkıyor (bazıları Nagehan gibi abla) ve tartışıyorlar. Bu tartışmalarda istisnasız ama gerçekten herhangi bir istisna yok “bu ülkenin sosyolojisi bozuk, sosyologların buna bi el atması lazım” gibi ne idiğü belli olmayan bir cümle sarf ediliyor. Duyduğum anda tüylerim diken diken oluyor ve söyleyenin ağzında vurasım geliyor, mandalla tutturasım geliyor. O derece. Evladım! Hakikaten sayıylan mı veriyorlar? Manyak mısınız? Sırf adı psikolojiye benziyor diye, aynı puan türünden alıyorlar diye, senin oğlan ÖSS sınavında (anlatım bozukluğu 101) iki bölümü alt alta yazdı diye aynı şey mi lan bunlar? “Bu ülkenin matematiği çok bozuldu. Çarpım tablosu filan asılsın duvarlara” diyelim oldu olacak. Bak çocuklar dediğim için de ağzımı bozamıyorum. Yazıyı bu saatten sonra değiştirmeye de üşenirim. Ama çocuklar, benim ağzım bozuktur.

Sosyologlar el atsın diyor bir de utanmadan. Zaten her türlü sorumluluğu almaktan ezcümle kaçınan insanlar topluluğuyuz, “bu işi de sosyologlar çözsün amk (afedersiniz)”. Ayrıca, madem sosyologlar bu kadar iş yapabiliyorlar, neden o bankada, öteki gsm operatöründe, beriki ilaç firmasında çalışıyorlar lan? Sosyolog olan 3-5 kişi de araştırmalarına fon bulamıyorlar, ne bileyim, çok afedersiniz sikindirik kağıt işleriyle uğraşıyorlar üniversitelerde araştırma yapacakları yerde? HADDİNİ BİL! Ayrıca sosyoloji bitirince hemen sosyolog olmuyor, onu da belirteyim. Mesela ben sosyoloji mezunuyum, sosyolog değilim.

Evet, bu konuyu bu sinirle anlattıktan sonra gelelim diğer konuya. Tiyatro. Yine ne zaman bazı olaylar olsa (bu olaylar siyasi olabilir, spor aktivitesi olabilir), bazı amcalar bunu beğenmese hemen “Herkesin gözleri önünde tiyatro oynandı, kimse ses çıkarmadı” denir. Al işte! Al bunu, vur yukardaki sosyolog fetişistine. Lan oğlum, arkadaki, mal evladım, gelip gidiyorsun iki gıdım bir şey öğren. Tiyatro zaten böyle bir prensibe dayalı. Tiyatro, etimolojik olarak bakılan yer demektir. Demek ki, herkesin gözleri önünde oynanır. E mi? Öte yandan, tiyatro bu mu lan? Gevşek!  Ne kadar beğenmediğiniz şey varsa ya da aklınızın ermediği şey varsa “tiyatro ya, bu millet bu oyunu bozar” boza boza oyun oynayamaz oldunuz lan. Bozmayın azıcık şu oyunları! Tiyatro bu kadar basit bir şey mi ya? Hobi mi lan bu? (Teşekkürler Doğa) İş ulan bu iş! Her önüne gelen tiyatro yaparsa, sen bu oyunu bozarsan, tiyatrocu ne yapacak? Zevzekliğin lüzumu yok.

Evet arkadaşlar (derse çocuklar diye başlayıp arkadaşlar diye bitiren hoca iticiliği). Saçlarımı taradım, rahatladım. Yarın öbür gün başka elitist sıkıntılarım olursa gene anlatırım.


İtişmeyin.


Arka taraf.

SoT
01:29

3 Ekim 14 - Paris