“Ayaklarım çok ıslak” diye düşündü, metronun kapısı henüz
kapanmamıştı. Rutubetin kokusu zaten sıcaktan genizlerine işlemişti. “Kış gelse!”
diye mırıldanırken buldu kendini. Gelse, gelse de yine aynı dert. Kışın da bu
ayaklar yağmur suyundan ıslanıyor. “Aslında kışın da terlik giymek” diye çok
mantıklı bir önermeyi delicesine savunmaya başladı içinden. “Kışın bütün gün
ayakkabının içinde kalınca tabi, botlar bi de dışarıya havayı da geçirmiyor.
Gorotex pahalı. Onlar iyi ayakkabı. Dağcılar filan hep kullanıyor.
Avrupalıların ayağında hep onlardan var gezerken bile. Çünkü ferah. Kışın sıcak
yazın serin. Mağara gibi ya tıpkı. Böylece mantar olmaz insanın ayağında.” diye
hararetli hararetli düşünürken ağzı kurudu bir anda. Kendi kokusu muydu bu
kadar kötü kokan yoksa metronun içi miydi ya da bütün kokular bir arada bu
kadar kötü mü kokuyordu? Aslında bütün kokular birleşince o kadar kötü kokmazdı
en azından kokmaması lazımdı. Belki de sıfıra eşitlemesi lazımdı kokuların
kendi kendini. Ama bu kadar da kötü kokmazdı bir şehir. Kanalizasyonda seyahat
ediyor gibi hissediyordu her geçen metrede. Her metroda böyle mi hissediyordu
bunu bilemiyoruz ama her boşluktan, her havalandırmadan safra kokusu geliyordu
buram buram burnuna. Midesi daha fazla kaldırmadı. 3 durak önceden indi.
Yürüyen merdivenlere koştu. Sanki yukarıdan sıcak safra dalgası geliyordu.
Havada nemi görebiliyordu. “Hep nemden, tansiyonum düştü,
ağzım kokuyor. Bir su içsem iyi olur” diye düşündü. O an kusmakta olduğunu fark
edememişti işte. Kusmuklar boynundan akmaya başladıkça “Abi ne terledim ya,
baksana yoğun yoğun” diye düşünüyordu. Hızlıca merdivenleri çıkmaya çalıştı ama
ayağı kaydı. Kimin ayağı kaymazdı ki yürürken. Bir aksilik oldu kaydı işte.
Biri her seferinde gereksiz yere basılan stop düğmelerinden birine basar diye
gerisin geriye yaslandı. Merdivenler kendini yukarı çekiyordu yavaş yavaş ve
aynadan kendini gördükçe hayatta en çok yapmak istediği şeyi yapıyor gibi
hissetti. Uçuyordu. Hareketsiz yatarak tüm insanları geride bırakıyordu.
Derken bir anda çığlıklar gelmeye başladı. Merdivenin sonuna
gelinmiş ve artık yürüyen merdiven dev bir kıyma makinesine dönüşmüştü. Tek
çekim. Adam kıyma olmaya başladı tüm kemikleriyle birlikte. Her hücresi
dönüşürken kıymaya dünyanın en mutlu adamı olarak hissetti. “Biraz dinlendikten
sonra benim ne köftem olur” diye geçirdi içinden kıyma. Hala dinlenmeyi
düşünüyordu bu sıcakta. Ve hala rutubet kokuyordu makine.