son olaylarla ilgili yazılanları okudum. sosyal medyayı takip ediyorum. geçen seneye dair videoları izleyip tüylerim diken diken olduğu gibi, bu seneki über şiddet görüntülerini görüp sinirden köpürdüğüm de oldu. mevzu bu değil ancak.
geçen seneyle bu senenin farkını sadece görüntülerden yazacak olursam, polis artık ne yapacağını daha iyi biliyor. yani geçen sene bir ara bu vakitler bazı polislerin röportajlarını okuyup empati yapıyorduk. diyorlardı ki, "emir o kadar genel oluyor ki" "kaç saattir ayaktayız" artık bu gibi argümanların olmadığını gördük. doğrudan vur emri alınmış. emir açık. ve günler gecelerce sürmediğinden artık o kadar da ayakta değiller.
bir diğer mevzu ise artık bizim ne yaptığımızı bilmememiz. geçen seneki gibi bir hareket elbette yok. belki cesaret kırılmasıyla açıklanabilir bir ölçüde. fakat daha ziyadesiyle oraya çıkan bizler artık hükümetin oyununa gelmiş, artık onların oyunu iyi oynadığı yere çekilmiş durumdayız.
geçen sene günlerce, istanbul'un göbeğinde bir komün kuruldu. yaratıldı, üretildi, yaşatıldı. her türlü şey yapıldı. hatta "artık bize ihtiyaç yok" deyip evlere bile dönüldü. her ne kadar üslup olarak ismi doğru bulmasam da `orantısız zeka kullanımı` diye bir kavram çıktı ortaya. işte bu kavramdı meydanlarda `duran adama karşı duran adam`ı çıkarttıran. bu işte binlerce, türkiye genelinde birkaç milyon insanın yapabildiği ve devletin, hükümetin ve kolluk güçlerinin bilmediği oyundu. o oyunu iyi oynadık. şimdi o oyunu oynamanın yollarına devam etmek lazım. eğer o oyunu oynatırsak, `taksim meydanında kitap okuyan polisler` gibi oksimoronlar görmeye devam ederiz ve gerçekten bir şeyler değişir.
hatırlayın; `ne yaparsanız yapın kararımızı verdik` demişti bir büyüğümüz. bakın şimdi ne var orada?
bilmiyorum hala devrim olacak hayaline inanan var mı şu dünyada. ben inanmıyorum. inanlara kesinlikle bir şey demiyorum. fakat birilerini devirip, birilerini al aşağı etmek sonrasında getireceğimiz şeyin niteliğini çok değiştirmiyor bence. polislere iki saat bile olsa kitap verdirecek kadar ne yapacağını bilemez hale getirmek daha doğru bir yöntem bence.
mesela, `her yer taksim her yer direniş` diyorduk. ama bugün, taksim bir iktidar fetişi haline getirildi. hani her yer taksim'di? mesela haydarpaşa işgal edilseydi gezi'nin yıl dönümünde, 25bin polis taksimde bekleseydi, o zaman şahane olurdu işte.
bu arada, iktidar sahiplerinin milis güçlerine karşı kendi milislerimizin olmasına kesinlikle bir lafım yok. çarşı sayesinde, deneyimli direnişçi abiler sayesinde barikat yapmayı, biber gazından etkilenmemeyi öğrendik. onların bulunması, karşı tarafın silahlarını etkisiz hale getirebilmek için olmazsa olmazlardan. fakat onların arkasında olmaktansa, onlar gibi savaşmaktansa, kendimiz gibi takılalım hep yaptığımız gibi. bir şekilde gezideki gibi, hep bir oluyoruz zaten.
özet olarak, bırakalım `her yer taksim her yer direniş` olsun. her gün başka bir değerimizi kaybediyoruz. ama tek bir fetiş nesnesine sarılmayalım. bugün şehirde bir sürü yaşam alanımız işgal ediliyor. haydarpaşa'mı? gidelim nöbete. 3. köprü mü? gidelim nöbete.
geçen sene bir abimin gezi forumları sırasında dediği bir şey vardı, bu akımı politikaya nasıl dönüştürürüz diye. biz partiye katılmaya gelmedik ki, parti yapmaya geldik. eğlenmeye geldik. bırakın politikacılar onu düşünsün. o bizim işimiz değil.
hepinizi seviyorum.